Kılıçdaroğlu’nun İşi Zor
22 Eylül 2010
KILIÇDAROĞLU’nun İŞİ ZOR Hüseyin Akar [email protected]
Köyümüzde İlk okul 1944-45 döneminde açılmıştı. Kıl Köylü öğretmenimiz, ikinci yıl köyümüze yeğeni bir çocukla gelmişti. Bu çocuk birçoğumuzdan küçüktü. Ana dili Dersimce dışında Türkçe konuşması, kerrat cetveli ezberi, rakamları ikişer üçer sayması, Uso Mozık’ın yiğitliğinden, dedesinin “devlet çavuşluğu” serüvenleri anlatması ile bizi adeta şaşırtıyordu. “Türkler asker dağar”, “Kıl Köylüler doğuştan ilk oluk mezunu” söylemine inandırmıştı bizi.
Devletin “38 Dersim Katliamı” ardından yaşattığı ; ana dili yasaklama, yerel kültür değerlerini yok etme, halkı her türlü yolla baskı altında tutma, ezmeyle altüst edilen kavram gücümüzü; “cumhuriyet, devlet, devlet adamlığı, devlet malı” anlayışımızı zora sokmuştu.
“Kaymakam, Nahiye müdürü, öğretmen”, harman başında ki “tahsildar”, keçi koyun sayımını yapan “kamçurcu”, köye yapılan ani baskınlarla, yakaladığı katır ve öküzü sahibiyle götüren ve yollarda zorla çalıştırın “jandarma” olmanın hikmetini biz küçükler yerine oturtamıyor, bu görevlilerin pir mürşit benzeri “ehli beyt” gibi belli bir soya özel olduğunu dolaysıyla “öğretmenliğin ” de “devlet malı” olduğunu sanıyorduk.
Hiç unutmam “38 Kırımı’dan sonra bir yaz günü, köyümüz Civarik’te; “geliyor, geliyor .. gavur geliyor”diye bir telaş ve kargaşa yaşanmıştı. Erkekler etrafa sıvışıyor, çocuklar annelerinin eteklerinden tutmaya çalışıyorlardı.
Köye gelen üç jandarmayı köy bekçisi muhtarın evine götürmüştü. Yöre geleneklerine göre köye gelen yabancı kim olduğuna bakılmadan “konuk” “kabul edilir ve asla yalnız bırakılmazdı. Ortada erkek kalmayınca yaşlı amcam bir- iki yaşlıyla muhtar Memé İviş’in evine gitmişti.
Bir sure sonra amcam, üstündeki hırkası parçalanmış, perişan bir halde eve dönmüştü. Ne olduğunu söylemeyen yaşlı amcamın bu halini gören kadınlar ardından çocuklar ağlaşmaya “şin-şivan” yapmaya başlamıştık. O zamanlar jandarma her şeydi, itiraz edilmeyen, karşı çıkılmayan potin-tüfek kasaturalı dokunulmaz bir varlıktı.
Gelenlerden, Kızılkilise’de zalimliğiyle ün salan “gavur” lakaplı jandarma, amcamın giydiği yeleğin üstünde yarım el kadar bir yamaya “ devlet malı” diye (yamandığı yerden sökerek) el koymuştu. Sorguya çekilen amcam “Memedé Esku’ya ; ”söyle nerede çaldın, bu devlet malını, bunun cezası idamdır” diye de ağır şekilde tartaklamış (dövmüştü). Neyse ki muhtar aracılığıyla “bir kuzu kesme” karşılığında “devlet malı” cezası tatlıya bağlanmıştı!
Bu olaydan sonra çocuklara top oynamayı yasakladılar. Zira biz topumuzu çor-çöp, bez-çaputtan yapıyorduk. Bize; “Ya top içinde “ devlet malı” çıkarsa, jandarma ”devlet malı tekmelendi” diye Ankara’ya haber salarsa, “Avdıle Paşa dönerse, geride bıraktığı kör topalı da kökten temizlerse halimiz nice olur a çocuklar “ deniliyordu?
Zaten pirimiz Bavamansuré Avesé Koşi de; Topla tepişmenin, Hasan-Hüseyin’in başını tepmenin icadı yezit olduğunu” hükme bağlamıştı.
Bu olaydan sonra yerde gördüğüm her bez parçası bana, amcamın bu perişan halini anımsattı. Her bez parçasının “devlet malı” olabileceğini hiç mi hiç unutmadım.
Doğruyu, yanlışı anlamamıza olanak tanımayan o günkü çocukluk yaşamımızı çoraklaştıran devletin, Dersime özel “jandarma baskısı” bu gün tüm ülkede; Derin devlet, Susurluk, Jitem, Ergenekon adıyla karşımıza binlerce faili meçhul ceset olarak çıkıyor.
Cumhuriyetle özdeşleştirilen “İttihatçı Sistem”, bu gün demokrasimizi, “sosyal laik devleti” insan hak ve hukukunu kemiren tek unsur. Tek soy imtiyazı üzerine korulu ulusçu statükoculuğun ezbercileri, asimile ettikleri, çifte standartlı yasalarla “ öteki’leştirdikleri halk kesimlerine ve ayrı inançlılara tahammülü kalmamış.
Devletin Kıbrıs “Türk’ü için ön gördüğü, “demokratik haklar” diye KKTC kuruluşunu gerçekleştiren anlayış, kendi içinde ki genelin 1/3 Kürtlerin ana diliyle eğitimine ve aynı orandaki Alevi inançlıları yer vermiyor.
Bulgaristan, Batı Trakya, Irak Türkmeni için direttiği “ana dilde eğitim” hakkını kendi içinde “ötekileştirdiklerine ” reva göremiyor.
“Laik” dediği devlette “dini “ devlet yönetiyor. Yasalarda “eşit” saydığı vatandaşın ana dilini kullanmasını çift standartlı yasalar “Türk milleti “ adına karar veren yargı yoluyla engelliyor. Din dersi için yargı kararına uymuyor, Sünni mezhebi zorunlu kılıyor.
İktidar-muhalefet, tüm siyasi partileri, askeri-ordusu, hukuku-yargısı, anayasası- yargı organları tümüyle bu antidemokratik sistemin uyumcu tatbikçileri..
Bir kesim halkın demokratik haklarına karşı “ülke bölünür” diyenler bu günlerde yapılacak bir referandumla “Kürt” yada “Alevi” ayrılmıyor, tüm ülke halkı karpuz gibi ortadan ikiye (“EVET- HAYIR’a) bölünmüş durumda.
Başbakanın Filistinli çocukların ölümleri için İsrail’i kınaması, “Dersim Katliamı’ için CHP.ni sorumlu görmesi doğruna karşı kendi iktidarı dönemindeki yüzlerce katliamları, Ceylan gibi günahsız çocukların nedensiz öldürülmeleri görmemezlikten gelebiliyor. Hamas ve Filistin K. Örgütü mensuplarını “özgürlük savaşçısı” diye değerlendirirken, Kürt Kimliği için koşuşturanlara “terörist” denmesi anlaşılır değil.
Ana muhalefet başta olmak tüme yakın ırkçı ve statükocu partilerin ezberi de bu. Bu nedenle yeni CHP Başkanı “Kemal Kılıçdaroğlu’nun işi zor” diyorum.
Kılıçdaroğlu ile birlikte yenileşmeden yana, değişime susamış, inançlı bir kitle var. CHP.nin bu yeni değişim umudunu kıvılcımlaştıran Kılıçdaroğlu ve ona omuz veren yenilikçi potansiyel gücün radikal bir tutumla, dönüşü olamayan bir yolda yürümeleri kaçınılmaz. Zira CHP yönetiminde çok statükocu (dinozor) var. Bu dinozorlar faşizan bir ırkçılıkla sınırlı, vatandaşlığı “Türk olma” özdeş kılan, seksen yedi yıllık bir sistemin tatbikatçıları. Bu nedenle bunların yenileşme hareketine uyumları kalay olmayacaktır.
Devleti, rejimi ile ülkeyi ırkçı, “İttihatçı Irkçilığa ” mahkum edenin; devletimizin kurucu hamisi, milli şefi ve CHP. nin her şeyi olan İsmet İnönü diyor ki:
“Biz açıkça milliyetçiyiz..ve milliyetçilik bizim yegane birlik unsurumuzdur. Türk ekseriyetinde diğer unsurların hiç bir etkisi yoktur. Vazifemiz Türk vatanı içinde Türklüğü yaşatmaktır. Türkleri ve Türklüğe muhalefet edecek öğeleri kestirip atacağız. Ülkeye hizmet edeceklerde her şeyin üstünde aradığımız Türk olmalarıdır.” (İsmet Paşa 1925 Türk Ocakları konuşmasından) . İşte devletin kuruluş felsefesi.
Cumhuriyet yasaları bu ırkçı eksende düzenlenmiş ve yaşama geçirilmiştir. CHP.nin altı okuyla “Ergenekon” avukatlığı soyunması, Kürtleri, Alevileri dışlaması bundandır.
İsmet Paşa’ya; Partisinin “askeri darbeler”le ” ilgisi sorulduğunda; “CHP ne darbelerin içinde nede dışında” diyor.
Asıl zor olan bu gerçeklerle yüzleşme ve İsmet Paşa’yı aşmaktır. CHP.nin sıkıntısı bu.