09- Lütfi Fikri
LÜTFİ FİKRİ BEY
Meşrutiyet D.Dersim Mebusu
Lütfi Fikri eski Kosova valilerinden Fikri Paşa’nın oğludur. Asıl adı Ömer Lütfi’dir. 1872 yılında İstanbul’da doğmuş. İstanbul Mekteb-i Mülkiye’yi 1890’da Paris Hukuk Fakültesi’ni 1893’te bitirmiş. Ekol Siyasi Politik’te okuyan Lütfi Fikri Paris’ten döndükten sonra, Meşrutiyet ve hürriyet rejimini savunur. “İlmi Hükümette Osmanlılar’a bir bakış” mevcut mutlakiyet idare sistemini şiddetle eleştirdiği için Padişah’a jurnal edilir. Cinayet Mahkemesi kararıyla 14 ay hapis cezasına çarptırılır.
Gözünü budaktan esirgemeyen, medeni cesareti, ateşli konuşmalarıyla ilgi odağı haline gelen bu hürriyet savunucusu, bu tutukluğu sona erince Isparta Sancağı Tahrirat Müdürlüğü’ne tayin olur. Burdur’da, Konya’da memurluk yapar. Bor Kaymakamlığı görevinde önemli yenilikler sergiler, hükümet binasını yaptırır. Bu yeniliklere karşı çıkan hocalardan Aşki Efendi; “Kaale yakaalü ile meşgul oluyor” türünden eleştirileriyle Lütfi Fikri’yi Padihşah’a Jurnal eder. Tortum’a sürgün edilen Lütfi Fikri, çareyi Rusya üzerinden Avrupa’ya kaçmakta bulur. “İstibdat” taraftarı Çarlık Rusya hükümeti, kendisini Osmanlıya teslim etmek için Batum’a göndermeye hazırlar. O arada Karadeniz’de şiddetli lodos vardır. Batum Osmanlı Konsolosluğu; “Lütfi Beyin boğulmasına aldırmam ama bu havada masum balıkçılar da batabilir” der, iadeyi birkaç gün geciktirir. Lütfi Fikri, bu arada Fransız Konsolosluğu’na uğrar, Paris’te iken hocası bulunan bir Fransız’ın yardımıyla Batum’dan Almanyaya kaçar.
Almanyada iki yıl kalır. Oradan Mısır’a gide, Mısır Kahire’de avukatlık yapar. “Pek çok para kazandığı” söylenir. Mısır’da boş durmaz, edebiyat ve siyaset üzerine çalışır. 1908’de Meşrutiyetin ilanı üzerine İstanbul’a döner.
İlk Mebusan Meclisi’ne Dersim Mebusu olarak katılır. İktidar partisinin tekelci liderlerine karşı muhalefetin dili olur. “Mutedil Hürriyetperver Partisi’ni kurar. Tanzimat Gazetesi Başyazarlığını yüklenir. Gazeteleri ard arda kapatılır o yenisini çıkarır. Tanzimat, Zühre, Tanzimatı Matbuat, Mem, Yeniden Tanzimat, Islahat, Maşrik, Tekrar Zühre, Tesisat onu Teşkilat ve İfham Gazeteleri izler. Değişen gazetelerin tümünde İktidarın karşışında muhalefet yapan bir Lütfi Fikri vardır.
Meşrutiyet’in başlangıcında kendi deyimiyle “Meşrutiyetin Balayı’nda o bir ihtilalcıdır. 1911 yılında İzmir’de ki bir konuşmasında şöyle haykırır:
“İnkar olunmaz bir hakikattır ki Meşrutiyet’i elde eden İttihat Terakki’dir fakat gene kati bir hakikattır ki Meşrutiyetin yerleşmemesine sebebiyet veren gene odur. On beş sene dahil oldum on altı ay hapiste çürüdüm, beş sene sürgünde kaldım” diye yakınır.
Önceleri katıldığı İttihat ve Terakki Partisi’ni “Bir kazanda yirmi sene kaynasa bağdaşmalarına ihtimal olmayan unsurlardan oluşmuş bir kitle” diye karşı çıkar.
Lütfi Fikri Bey, “Müsellemat İttifakı” (Doğular birliği) adlı bir dernek kurar. İstanbul’la Ankara’nın arasını bulmaya çalışır. Ankara temsilcisi Rafet Paşa için; “…..nutkundan Talat Paşa’dan bahsetti Demek ki Talat Paşa’nın komitacılığı koca bir millet meclisini “evet efendimci” meclis haline getirmeye kafi geldi. İleride bu gibi ricalın elinde cılız, aciz korkak, her şeye “evet” diyecek bir meclis haline gelmeyeceğine ne ile kanaat edeceğiz?” der. TBMM diye bir hükümet tarzına karşı çıkmış bunun cumhuriyet olması gerekliliğini savunmuştur. Bu nedenle İstiklal Mahkemesinde iki kez yargılanır.
İstanbul’a gelen, İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan gazeteciler beraat etmişlerdir. Lütfi Fikri Bey ise beş yıl “muvaffak küreğe” mahkum edilmiştir (27 Aralık 1923). Amcazadesi Sıvas Mebusu Halis Turgut Bey, Lütfi Fikri’ye “af” dilemeyi teklif eder. Lütfi Fikri bu teklifi şiddetle reddeder ve; Ben mücrim değilim ki affımı isteyeyim, isterlerse hakkımdaki hükmü refetsinler” demiştir ( 13/02/1924, sayı 412) .
Fakat düello bitmemiştir. Bu sefer Lütfi Fikri Bey, İstanbul Barosu Başkanı olarak Ankara’nın karşısında Terakki Perver’le beraberdir.
Adliye Vekili Necati Bey, Lütfi Fikri’nin Başkanı olduğu İstanbul Barosu’nu kaldırmaya kalkınca olaya çok kızmış ve Adliye Vekili Necati Bey’e çektiği telgrafta; “İstanbul Barosu muamelatına müdahalenizi men ediyorum” şeklinde bir protosto da bulunmuş.
“1925 yılında, son ve öldürücü bir trajedi içindedir. Gerici ve gizli bir dernek olan “Tahrikat-ı Salahiye’cilerle beraber, Ankara İst,klal Mahkemesince ikinci kez yargılanmıştır. Acı bir “muhakeme” sonunda beraat ettiği zamanda Lütfi Fikri Bey’den eser kalmamıştı. (Vatan 18 Haziran 1950).
Düşünce özgürlüğü ve hukuk savaşımında evlenmeye zaman ayıramayan Lütfi Fikri 1934 yılında tedavi için gittiği Pariste ölür. Ölüm haberi İstanbul’a gelince, yeğeni Avukat Feridün Fikri Düşünsel, vasiyetinin açılmasını talep etmiştir. Noterce açılan vasiyetnamede:
“Beyoğlu’ndaki apartman, Büyükada’daki eski Maliye Nazırı Ziya Paşadan aldığı iki köşk, arazi, Kadıköy’deki ev…”vs İstanbul Üniversitesine şu koşullarla bağışladığı görülür:
a) Ahlak, medeni cesaret, aile birliği üzerine (her yıl) en iyi eser yazana bin lira
b) Her yıl hüküm ve kararlarında en çok isabet gösteren ve saygın hakime bin lira
c) Geriye kalan gelirler her yıl lise ve Üniversiteyi “pek iyi” derece ile bitiren yoksul iki talebe tahsil için Avrupa’ya gönderilecek. Mütevelli Heyet bu seçim işlerini tedvir edecek “
Bu vasiyetnamenin Dersim’in özgürlük tutkusunu taşıyan özgürlük savaşçısı Lütfi Fikri’nin medeni cesaret, iyi ahlak, sağlam aile, yenilikçi kişiliği yanında ne kadar özverili olduğu, bilime hak ve hukuka, dürüstlüğe sözde değil gönülden bağlılığını göstergesi. Bu sağlam yapı, “doğru” uğruna “ölesiye” direniş, “Dersim kimliği’nin olmazsa olamazı. Lütfi Fikri’nin Dersim toplumu ile bağını koparan, başka bir deyimle bir önceki kuşağını hafızadan silen Hüseyin Fikrinin “Paşa” oluşu dur.
***
Arkadaşları Lütfi Fikri Bey’i nasıl bilirdi:
1-) Lütfi Fikri Bey ,1908 Meşrutiyetin’in ilanına muteakip Dersim Mebusu seçilmiştir. Avrupa parlamenterlerinde olduğu gibi, mecliste bir muhalefetin ilmi ve yasama bir mahiyet iktisap etmesinde, bilhassa Dersim Mubusu’nun rolü çok mühümdür. Bir çok yeni yasalar, ilk matbuat, yeni teşri mevzuat Fikri Lütfi Bey’in mahsulüdür….
Mebusan Meclisi’nde ilk dört senesinde en çok dikkatı çeken şahsiyet, Dersim Mebusu’dur. Biz de ilk anket parlamenter usulü tatbik eden, sık sık istizatakrirleriyle o zamanki iktidar partisini çok mü,kül vaziyetleredüşüren, İdare-i Örfiye ve Divanı Harp hakkında gayet şiddetli tenkitlerde bulunan meşhur Bekirağa Bölüğü koğuşunda mevkuflara yapılan zulümleri ortaya atarak maznunlara nasıl falaka atıldığını pek parlak hitabetiyle anlatmış, tırnakların söküldüğü, içkencelerin türlüsünün yapıldığını (bütün teferruatına dek) Meclis kürsüsünde izah etmiş. Kendisinin dokunulmazlığına karşın Mubusan Meclisi’ne giderken bir askeri inzibat tarafından Sirkeci’de ne suretle tevkif edilmek istendiğini, bunun üzerine muvafık, muhalif bütün mebusların imzaladıkları bir istihza (soruşturma) takririyle Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’yı Meclise izahat vermeye mecbur eden, hükümeti düşürecek vaziyete getiren Lütfi Fikri Bey olmuştur. (Hür.3/3/1925 Mehmet Reşit)
2-) Lütfi Fikri Bey, hususi hayatında bir çocuk kadar saf ve temiz idi. Lütfi Fikri Bey, dindar değildi, ahrete inanmazdı, fakat; bir dinin istediği bütün şahsi faziletlere malikti. Hak yemezdi, borcuna sadıktı, ayağına götürür öderdi. Sığara içmezdi. Kağıt oynamaz, ayda yılda bir rakı veya şarap hariç müskirat kullanmazdı, kullanan arkadaşlarını tenkit ederdi. Görünüşünün aksine olarak, bir şair ruhu, ince hassas, titiz bir ruh taşırdı. Bildiğime göre bir tek Müslüman müşterisi yoktu.
Lütfi Fikri Bey 1919 yılında İstanbul Barosuna girmiş, 8 yıl Baro Başkanlığını yapmış, bu uzun sürede taşıdığı siyaset damgasını hiçbir an Baro’ya sokmamıştır. …. Baro’nun en bilgili en vukuflu, Garp hukukunu en iyi anlamış, beş on simadan biri ve beklide birincisi idi. Fransızcası Türkçesi kadar kuvvetli söyler ve yardı. Lütfi Fikri Bey!in şahsiyetinin en bariz tarafı dürüst mücadeleci tarafıdır….( Baro Mec. 1934 Ali Haydar)
3-)“…Serbesti-i kalem bir kimsenin düşündüğünü söylemesi ve muhatabının onu dinlemesi demektir. Fakat bir vatan ve memleket meselesi mevzu-ı bahis olurken, herkesin sırf mesleği ile meşgul olması bana bir az mefaatperestlik gibi görünür. Dektor doktordır, avukat avukattır. Fransız, Almam veya Türk olabilir. Fakat her şeyden evvel bir vatanı vardır; vatanperver olmaya mecburdur. Eğer Reis Beyefendi bilmiş olsaydım bütün ruhumla söylüyorum, kanaat ve içtihad ifade eden neşriat memnudur. Müdde-i Umimi Beyefendi’nin söylediği gibi bu bahisler hakkında bir şeyler söylenmeyecek; kanun bu suretla telakki olunacak, o zaman söylemezdim, yazmazdım. BEN KANUN ADAMIYIM, KARŞI HAREKET BENDEN SADIR OLMAZ. İçtihadına tevafuk etmeyen, kanunları tebdil için Mebus olduğum zaman uğraşırdım.(Yeni mülkiye Tarihi,Mücelit Oğlu Ali. C.III, s.454)
Tarık Zafer Tunaya’nın “Muhalefet tarihinin en heyecanlı siması” diye tanımladığı Lütfi Fikri İkinci Meşrutiyet Meclis-i Mebusanı’nda gerekse öncesi ve sonrasında yaptığı konuşmalar, yazdığı yazılar, yaptığı “muhalefet”le siyaset tarihimizin en önemli ismidir. Onun bu hukuk bilgisiyle, Batı kültürünü ülkemize taşırken baskıcı iktidarların karşışında yalnız, yıkılması güç bir kale olarak görüyoruz. Namuslu, dürüst, özverili, bilen inatçı baskıları kıran, yenilikçi, tam özgürlük savaşçısı…”
Öyle ki O’nun “muhalefetin muhalefeti” veya “ daima muhalefet” olarak beliren kişiliğinin, babası Hüseyin Fikri Paşa’nın, evlatlık edildiği Dersim halkının çoğu kişiliğiyle eşleştiği, bütünleştiği görülüyor. Dürüstlük üzerine kurulu özgürlük tutkusu ve inatla ölesiye savunuculuğu, doğa ile özleşen Dersim insanının geninde bütünleştiğine inanıyorum
Lütfi Fikri, geninde bulunan bu doğal dürüst özgürlük tutkusunu, Batı’nın medeni hukuk anlayışıyla yoğurmuş, yenilikçi kültür edinimlerini belagatle kullanmış, “Ben bir hukuk adayım karşı hareket benden sadır olmaz” öz güveni ve yaşamında edindiği tüm varlığını ölümünde ideali uğruna; iyi ahlak, aile birliği, iyi hukuku uygulayan, öğrenene, bilime” bırakma özverisi, O’nu ” Siyaset tarihimizde en iyi ve etkili muhalefet siması” yapmıştır.
O günden bu yana “dürüstlük, hak hukukta, iyi ahlakta, bilimde, özveri de düşükler olduğu görülüyor. Ne ki “muhalefet” ve “ inatta” çok şeyin değiştiği söylenemez. Ülke coğrafyası Siyaset alanında, Mecliste en çok muhalifler rolü (düşük sevide de olsa) Dersim ardıldı Tuncelilerin elinde olduğuna ülke gündemi tanıktır.
Görülen o ki Lütfi Fikri, Tunceli (Tunç-eli) nin Tunç’unu Paris’te terbiye ederek Çelikleştirmiştir. Lütfi Fikri tek başına Dersim’de “geliştirilen tertipleri” İstanbul hatta Ankara Meclis’ine taşımıştır. Ancak o dönemde Büyükada’da yalnız ve göz altındadır.
Lütfi Fikri, ilericiliği “ilk”leriyle sarsıntılar yaratmış. Basitinden bunlardan biri öğretide, minder yerine sıra koymuş, İlçede “Hükümet Binası” yaptırmış. Bu nedenle Padişaha “jurnal” edilmiştir. Buna karşı da “sürgün” edilir. Suçu yenilikçi olması .
Siyasi tarihimizde kadınlara “ilk” kez oy hakkı verilmesini Meclis’e Sunan ilk Mebus Dersim Mebusu Lütfi Fikri oluyor ( 19/06/1909). İşkenceye karşı çıkan, işkenceyi hakkı ile bağdaştırmayan, Meclis’e “ilk” getiren, tahkikini sağlayan yine bu bu özgürlük savaşçısı Dersim Mebusu Lütfi Fikri oluyor. Lütfi Fikri kim yanıtı uzun, özetle:
Kıl Köyü’nden Osmanlı Sarayı’na
Kıl Köyü Nazimiye İlçesine bağlı, Dügün Dağı (Duzgun Bava) eteğinde, ancak keçilerin tırmanabildiği katırların yol iz bulduğu bir dağ köyü. Köyün geçimi o zamanlar tümüyle hayvancılık…
Keçi kılından; şal- sapık yapıp giyme, kilim dokuyup yere serme, keçi postundan tuluk yaparak içine yağ depolama, serin havalarda bu yağ tuluklarını katırlarla Pazar yerine taşıma yağı satma başlıca geçim kaynaklarıdır.
Kıl köylü üç kardeş yine keçi postundan yapılma tuluklarda biriktirdiği yağları (1840 yıllarda ) satmak için Çemişgezek’e götürürler. Çemişgezek, Bizans’tan kalma o zamanın da önemli ticaret merkezlerinden biri.
Kıl Köylü kardeşler, O yıl sıcak geçtiği için yağlarını pazara götürmekte ve satmakta gecikir. Yağlar satılmasına satılır ama kış aniden basar. Katırlarıyla köye dönmeleri olanaksızlaşır. Kışı Çemişgezek’te geçirmek zorunda kalırlar. Eldeki para ile kendileri ve katırlarının barınacağı bir yer bulmakta bir Osmanlı zabiti yardımcı olur. Bir ev kiralar katırlarıyla kışı orada geçirirler,
İlkbaharda köylerine dönen kardeşler kendilerine kiralık yer teminde yardımcı olan bir zabiti (subayı) Kıl’ a devet ederler. Subay konuk kaldığı bu köyde yetim bir çocuğu evlatlık edinir. Birlikte Çemişgezek, oradan da yeni tayın yeri İstanbul’a götürür. Kıl Köyü “ Uso”, Çemişgezek’te “Hüseyin, İstanbul’da “Hüseyin Lütfi Bey” oluverir.
Saray Okulu’nda yetişen Hüseyin Lütfi, sarayca çok önemsenen biridir. Ne ki “soylu” bir aileden olmayan veya somut bir başarısı sağlamadan kolay kolay “Paşa” olamıyordu.
1875-76 yıllarında Dersim’de kargaşa yaşanır, kavga başlar. Hüseyin Lütfi, Padişah huzuruna çıkar; “Dersim’de huzuru ben sağlarım” der yetki alır, Dersim’e gider.
İlk iş olarak aşiret liderlerini toplar düşündüklerini onlarla samimi duygular içinde (onların düşüncelerine de yer vererek) paylaşır ve yardımlarını ister. Aldığı yetkiyi sıcak temas ve samimi diyalogla en iyi şekilde kullanan Hüseyin Lütfi, Dersim’in vilayet olması için gerekli bütün memurları, aşiretlerin ortak istemleri doğrultusunda Dersimliler’den seçer. Dersim Aşiretleri Pahişah’a bağlılığını ve Hozat’ın İl olması istemlerini bildirir. Böylece Hüseyin Fikri Bey’e “Paşa” ünvanı verilir.
Dersim’in vilayet, Hüseyin Lütfi’nin vali olması bir “ilk” tir. . ( O zaman vilayet olma memur ve diğer giderlerini yöresinin karşılama zorunluluğu var) Bu on yıl sürer.
Hüseyin Lütfi Paşa bu başarı üzerine başka bir büyük ile atanınca, vilayet mali giderlerini karşılayamaz ve 1888 yılından sonra Dersim, tekrar mutasarrıflık olur. Hozat mutasarrıflığına Çarsancak, Mazgirt, Kızılkilise (Nazimiye), Kuzuçan (Pülümür), Ovacık, Pertek, Çemişgezek, Pah yöreleri bağlıydı. O dönemde kalma, Hozat’ta bugün halen “Lütfi Paşa mahallesi” ve “Lütfi Paşa çeşmesi” var.
Kıl Köylü bu “Hüseyin Fikri Paşa,” Dersim’den Portreler’de yer alan Lütfi Fikri Bey’in babasıdır. Yine Portrelerde ki Feridün Fikri Düşünsel, Lütfi Fikri’nin yeğeni, Sevinç Fatma Düşünsel, Feridün Fikri Düşünsel’in kızı. Fethi Ülkü de bunların akrabasıdır.
Lütfi Fikri Bey’in basılmış bazı eserleri:
Şimdiki İzdivaçlar (piyes) Kahire Türk Matbaası 1905
Tecrube-i İntikal, Duhter-i Hindu (Hinti kız ) Kahire Türk Mat. 1905
Erkekler arasında (piyes) Kahire Türk mat. 1907
Selanik’te Bir Konferans İst. Ahmet İhsan mat. 1326 (1910)
Osmanlı Tarih-i Siyasesi “ “ “ “ 1329 (1913)
Hükümdarlık Kaşısında Milliyet ve Mesuliyet ve Tefrik-i Kuvva Mesaili. 1914
Meşrutiyet ve Cumhuriyet İst. Ahmet İhsan mat. 1339 (1923) ve daha bir çok eseri
***