55- Nuri Can
NURİ CAN
Nuri Can, 1950 yılında Erzincan’ın haritalarda yeri olmayan, Munzur’un eteklerinde küçük bir dağ köyü olan Caferli’de doğdu. Çocukluğu, Munzur yaylalarında kuzular otlatarak geçti. Olanaksızlıklar nedeniyle eğitimini yarıda bırakıp, 1967’de Hollanda’ya gitti ve halen yaşamını Hollanda’nın Nijmegen kentinde sürdürüyor. Nuri Can, Dersim’in Avrupa’daki en güçlü sanatçılarından biridir.
Nuri Can, oldukça genç yıllarda sanatsal uğraşılara yöneldi, o dönemde toplumsal dengesizlikler yoğun bir biçimde dikkatini çekti. Savaşların, kötülüklerin dünyasında insanca ve kardeşçe yaşama isteği, onu, sanatsal yoğunluklara yöneltti, insanların ‘özgürce yaşamı biricik tutkusu haline geldi. Zira, kendisinin ilgi alanı olan şiir, resim ve müzikte bu insancıl tutkusunu işledi ve işlemeye devam etmektedir.
Nuri Can, doğadaki görünümleri, figürleri dal dal güzellikleri insan bedenini incelterek büyüleyici, kendine özgü bir biçimde çizgiye yansıtır. Sözle anlatımın, yazımın canavarlaştığı, sayfalara sığmadığı yerde, kurşun kalem ucunda harikalar yaratıyor.
Muhtelif tarihlerde ırkçılığa karşı düzenlenen şiir, öykü, resim ve afiş yarışmalarında birincilikler kazandı ve ödüller aldı…
Şu ana kadar İtalya, Fransa, Almanya, Belçika ve Hollanda’da 40’a yakın sergiyi başarıyla açtı.
Can’ın, resim ve şiir çalışmalarında bazen real, bazen de surreal temalar ağırlık-
ta olmaktadır. Resim çalışmaları genellikle yağlı boya, sulu boya, pastel ve kara kalemden oluşuyor.
Nuri Can, kendinden söz ederken şöyle der:
“İlk gençlik yıllarımda, geldiğim Hollanda’da okuma olanakları bulamadığım için, çalışarak hayatımı kazanmak zorunda kaldım.
Resim ile ilgili olarak düşüncelerimi belirtmem gerekirse; ilk resim çalışmalarım, geldiğim yörelerin yaşam biçimiyle, insan ilişkileri üzerine yoğunlaştığım çalışmalar oldu. Sonraları umut, inanç, sevgi, barış ve bunun karşıtı olan baskı, acı ve umutsuzluğu konu alan sürrealist ve realizm karışımı tasanlar ve sembolik öğelerle nereye kadar götürebilirim düşüncesi, çalışmalarımın mantığını ve coşkusunu oluşturdu.
Son yıllarda ise, mitolojik, felsefi, masal-düş karışımı renk ve figüratif öğelerle çalışmalarımı yoğunlaştırdım. Bir ayrıntıya veya bir biçime bağlanıp kalmaktan çok, değişimlerden yanayım. Bağımsız, içtenlikli ama sorumlu bir yaklaşımım var.
Sanatı, dış dünyada algıladığım, incelediği, sorguladığım şekliyle içsel yapıma uyarlama süreci olarak görüyorum. Bu da beni deneysel çalışma tarzlarına götürüyor. Bu denemeler sürecinde kendimi araştırmayı ve yaşamı soruştu
rmayı seviyorum. Sanatsal sürece dönüşebilecek çok şey olduğunu ve çok zengin bir dış dünyanın araştıran ve soruşturan bir iç dünya ile buluşmasının sanatı ve hayatı anlamlı kıldığını düşünüyorum. Çünkü sanat insanın duygu tarafıdır. İnce ve güzel tarafıdır.Ben insanların, ancak sanatla güzel ve engin düşüncelere erişebileceğine inanırım “