28- Davut Suları
Davut Sulari,Kudanlı Seyit’tir. Pülümür ilçesinin Koyeseri köyündendir.Davut Sulari’nin babası Veli, oğlu Davut’u, önceden Erzincan’a yerleşen büyükannesine bırakır. Büyükanne, yalnız olduğu için, Davut’a bakar. Davut Suları, böylece Erzincanlı olur.
Asıl adı Davut Akbaba’dır. Erzincan’ın Çayırlı ilçesine bağlı Karahüseyin Köyü nüfusuna kayıtlıdır. 1925 yılında doğmuş görünüyor. Davut, 17 yaşında düşünde dolu içmiş. Yunus Emre ile Sümmani’den etkilenmiş, Bayhanî ile Serdari’yi etkilemiştir. 1950-1965 yıllan arasmda İstanbul Radyosu’nda yerel sanatça olarak çalıştı. Ali Ekber Çiçek ile Belkıs Aşkale, onun sazından ve okuyuş biçiminden etkilendi. Ülke içinde ve dışında birçok konserlere katıldı, çalıp söyledi. Kemali, Serhat Aşık, Suları adlarını kullandı. Halk şiirindeki geleneksel anlayıştan, toplumsal gerçekliğe yönelmece çalıştı. Aşk, ayrılık, doğa temalarını da şiir, deyişlerinde işledi. Mezhep çatışmalarına karşıdır. Barışı ve kardeşliği savundu. Cumhuriyet ve Atatürk’e övgüler dizdi
On yedi yaşında “mâna âleminde bâde içen “ güçlü bir âşık. Kırk beş yılı aşkın bir zaman, âşıklık geleneğini sazıyla, sözüyle, sesiyle başarıyla yürüttü. Adını yurt içinde ve yurt dışında duyurdu. Dedesi Kaltık Mehmet Ağa, tekke şairiydi. Dedesi, genç Davut’a saz çalma, şiir söyleme ve türkü yakma zevkini aşıladı.
Âşıklık geleneğinin her türünde başarılı örnekler verdi. Yaktığı türküler, bugün dahi usta halk türküsü sanatçıları tarafından TV’de, plâk ve kasetlerde okunmaktadır. Ankara ve İstanbul Radyoları’nda dört yıl usta bölge sanatçısı olarak çalıştı.
Aşıklar Bayramı’nın Konya’da yapılmasında emeği geçti.. Âşıklar Bayramı’nın propagandasını yapmak, halka duyurmak, katkıda bulunmak için Çukurova’dan İstanbul’a dek at sırtında ve konaklama yerlerinde saz çalarak yürüdü. Usta âşık; türkü, atışma, güzelleme dallarında büyük bir yetenek sahibiydi. Doğu Anadolu’da, dilden dile anlatılan masalları, öyküleri ve söylenceleri şiirleştirdi. Bunları sazıyla etkili bir makam ve deyişle dost meclislerinde sundu.
1956-58’de İstanbul Tunceli .Kültür Derneği öğrenci korosunu yönetti. Dersim Dört Dağ içinde, Bizde Ne Biteydik Böyle Olacak (Haydar Bey), Pertek türküsü,Ağam Buradan Gideli, Çıkmışım Mercan’ın Zirvesine gibi Dersim Tunceli türküleri, bu koro tarafından İstanbul Radyosun’dan halka yansıtıldı.Yeri kolay doldurulmayacak, anılardan silinmeyecek bu ozanımız 1985 yılında öldü.
Davut Sulari’nin deyişlerinden bazı örnekler
1-
Çıkmışım Mercan’ın ta zirvesine
Uyandım turnanın güzel sesine
Dedim ilin nerde,var yaylasına
Dedi diyarımdır güzel Tunceli
Şu yüksek dağların madenle dolu
Sana da açıldı istikbal yolu
Şadeyle ne olur şu aziz kulu
Yiğitler diyarı güzel Tunceli
2-
Şu havayı gölün payedarından
Yarana elveda edelim,yeter
Yedi nar sunanlar yandı narından
Cehennemden çıkıp gidelim,yeter
Payedar eyledi gönlümdeki his
Dünyada insanın düşmanı nefis
Başıma toplanan kemalli meclis
Aşk ile muhabbet tadalım yeter
Ben dervişem hoşça kervan düzmüşem
Gönlüm bahar yeli gibi sezmişem
Dalgıcım aşk deryasında yüzmüşem
Naz etme ey bülbül sedalım yeter
Davut Sulari’yim mana-ye natık
Biz arif ehline uymuşuz artık
İlm-i cavidandan mücevher sattık
Gönül kervanını güdelim yeter
3-
Şu divane gönlüm bahar çağında
Bülbülüm ne çare ötemiyorum
Ceylanım kayboldu geçti bağımdan
Fakat kement atıp tutamıyorum
Bana derler sen de gel, geç, o yârdan
Halil gibi cismim kurtulmaz nârdan
Ben de Mansur gibi kurtulmam dardan
Ser veririm billah geçemiyorum
Alemin sözünden yandım yakıldım
Şükür aşkın kantarına çekildim
Katre idim göl, ummana döküldüm
Kem sözü, zehirmiş içemiyorum „
Aslım cinsim olaMansur-i Hallaç
Dost alan dostuna olurmuş muhtaç
Derler, Davut Sularîye gözün aç
Dumandır etrafım açamıyorum
4-
Bir meleğin yaktığını
Mürşidime diyeceğim
Bir neşteri çaktığını
Dost gönlümde duyacağım
Aşk elinden Ceyhun oldum
Kaynayup kaynayup doldum
Cavidan ‘dan kısmet aldım
Aşk gömleğin giyeceğim
Bana vardır ruh-u mestan
Gör ki zalim oldum hastan
Ne bağım var ne de bostan
Rızkıma baş eğeceğim
Geceler gündüz ayarı
Deli gönlüm eder zarı
Kaybettim gül yüzlü yâri
Uğruna baş koyacağım
Davut Sularî’yim yekta
Destim mağrıp maşrık Hak’ta
Beden fani ruh mutlakta
Kaderime uyacağım
5-
Alemin içinde böyle gezerim
Kahır çektim cananımdan ötürü
Döğe döğe kara bağrım ezerim
Dertli oldum sultanımdan ötürü
Gel yareli gönlüm ağlama sakın
Zamanı mahbuba bağlama sakın
Her gördüğün çöle çağlama sakın
Bir ol nazlı meydanından ötürü
Cennet-i âlâda dört ırmak kevser
İki tatlı, iki acıymış meğer
Meyveli bir ağaç dalını eğer
Meçhul olan o mekândan ötürü
Telli turna gider semadan öte
Er odur ki mürşid eteğin tuta
Gül odur ki bağın içinde bite
Muhammed’in teri candan ötürü
Kemalâtın artsın şûâra esman
Fikrini artırsın halk eden Sübhan
Dü cihan yoldaşın dil ile iman”
Hoş devranı Habibân ‘dan ötürü
6-
Yaban gülü müsün sarp kayalarda
El değmeden solacağın belliydi
Ey vefasız, derde saldın başımı
Taştan taşa çalacağın belliydi
Kara çalı gül olamaz demiştim
Üç beş katre sel olamaz demiştim
Elin kızı kul olamaz demiştim
Melül mahzun kalacağın belliydi
Serhat âşık telin sazın yanında
Şahı sever o avazın yanında
Gözbebeğim o şahbazın yanında
Suları’siz kalacağın belliydi
7-
Vatandaştım oy almaya
Gelecekmiş hilaffetçi
Bir erkeğe dört tane avrat
Verecekmiş hilafetçi
Afyon Eskişehir gözler
Konya Adana da özler
Her ilimiz bunu izler
Erecekmiş hilafetçi
Bir erkeğe dört tane hatun
Verecekmiş hilafetçi
Beş yüz yıl gerisin geri
Gidecekmiş hilafetçi
Kilidi çenette kalmış
Anahtarı emre almış
Softanın birisi vermiş
Açacakmış hilafetçi
Bir kocaya dört tane avrat
Verecekmiş hilafetçi
Yetmiş huri hizmetini
Kılacakmış hilafetçi
Çarşaf peçe giydirecek
Suları der ayrılacak
Gericilik uyduracak
Şeriatçıymış hilafetçi
***